İçeriğe geç

Osmanlı Devleti hangi takvimi kullanıyordu ?

Bir Zaman Anlatısının İzinde: Osmanlı’nın Takvimi ve Edebiyatın Dönüştürücü Gücü

Edebiyat, zamanı sözcüklerle ölçen bir sanat dalıdır. Bir romanda geçen mevsim, bir şiirdeki gece, bir hikâyedeki sabah—her biri zamanı yalnızca kronolojik değil, duygusal bir olguya dönüştürür. Kelimenin gücü, zamanı yeniden tanımlayabilir; bir cümlenin ritmi bile, insanın varoluş saatini değiştirebilir. Osmanlı Devleti’nin takvimleri de bu edebi ritim gibi, hem toplumsal hayatın temposunu hem de kültürel hafızanın yönünü belirlemiştir.

Osmanlı’da Zamanın Dili: Rumi, Hicri ve Miladi Arasında

Takvim Bir Hikâye Gibi Başlar

Osmanlı Devleti, zamanın ölçüsünü tek bir takvimle sınırlamadı. Her takvim, kendi çağının anlatısını taşıyordu. Başlangıçta, Hicri takvim kullanıldı; Hz. Muhammed’in hicretini esas alan bu sistem, sadece bir tarih ölçüsü değil, inançla yoğrulmuş bir zaman anlatısıydı. Ay’ın evrelerine göre düzenlenen bu takvim, Osmanlı toplumunun dini ritüellerini, bayramlarını ve kutsal günlerini şekillendirdi.

Bir divan şairi için Hicri takvim, zamanın maneviyatla yoğrulmuş hâliydi. Şiirlerdeki “hilal” ve “kamer” imgeleri, yalnızca gökyüzünün değil, insan ruhunun döngülerini de anlatırdı. Takvim burada bir astronomik sistem değil; bir edebi semboldü.

Rumi Takvim: Devletin Zamanı, Halkın Günlüğü

Osmanlı’nın modernleşme süreciyle birlikte, ekonomik ve bürokratik düzeni sağlamak amacıyla 1840 yılında Rumi takvim kullanılmaya başlandı. Bu takvim, Güneş yılı esasına dayanıyor, ancak Hicri yılın başlangıcıyla uyum içinde tutuluyordu. Yani, dinî zamanla dünyevi zaman arasında bir köprüydü.

Edebiyat açısından bakıldığında, Rumi takvim, Tanzimat döneminin ruhuna benzer bir geçişi temsil eder. Namık Kemal’in vatan kavramı nasıl eskiyle yeniyi buluşturduysa, Rumi takvim de Doğu’nun maneviyatıyla Batı’nın ölçüsünü bir araya getirdi. Bu takvimde devletin nabzı atarken, şairlerin mısralarında hâlâ “hicri zamanın” yankısı duyuluyordu.

Zamanın Edebî Dönüşümü: Takvimler Arasında Kimlik

Bir takvim, sadece günleri değil, bir milletin kimliğini de düzenler. Osmanlı takvim sistemi, edebiyatın zamanla kurduğu ilişkinin aynasıdır. Fuzuli’nin mektuplarında geçen “gün” kavramı, aşkın sonsuzluğuna; Ahmet Haşim’in şiirlerinde geçen “akşam” imgesi, kaybolan bir medeniyetin hüznüne işaret eder. Bu anlatılar, takvimin ölçtüğü zamanla değil, hissettirdiği zamanla ilgilidir.

Edebiyat, zamanı eğip büker, takvimlerin sınırlarını aşar. Ancak Osmanlı’da kullanılan farklı takvimlerin varlığı, zamanın hem kutsal hem idari bir düzen olarak iki katmanlı işlediğini gösterir. Bir yanda gökyüzünün hilali, öte yanda bürokratın güneşi vardır.

Edebiyat ve Zaman: Takvimler Arasında Anlam Arayışı

Zamanı Yazmak, Tarihi Yeniden Kurmak

Osmanlı yazarları ve şairleri için zaman, yazının hem konusu hem de biçimidir. Günlükler, seyahatnameler, gazavâtnâmeler—her biri bir “zaman tanıklığı”dır. Evliya Çelebi’nin seyahatnamesi, Hicri tarihlerle dolu olsa da anlatının akışı, insanın zamanı nasıl hissettiğine odaklanır.

Bu yönüyle Osmanlı edebiyatı, takvimin ötesinde bir zaman bilinci yaratır. Çünkü yazmak, zamanı durdurmanın bir yoludur. Bir beyitte geçen “bahar” sözcüğü, yalnızca mevsimi değil, bir çağın ruhunu da anlatır. Takvim değişse bile, kelimenin anlamı baki kalır.

Miladi Takvime Geçiş: Sessiz Bir Zaman Devrimi

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte 1926 yılında Miladi takvim yürürlüğe girdi. Bu geçiş, yalnızca tarihlerin değişimi değil, bir anlatı biçiminin de dönüşümüdür. Artık zaman, Batı’nın düzeniyle ölçülüyor; yeni bir dil, yeni bir çağ başlıyordu.

Edebiyat da bu dönüşümle birlikte zamana yeni anlamlar yükledi. Yakup Kadri’nin “Ankara” romanında zaman, modernleşmenin sancılı ritmini taşır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” ise, takvimler değişse de insanın zamanı anlamlandırma çabasının hiç bitmediğini anlatır.

Sonuç: Osmanlı Takvimi Bir Zamanın Edebiyatıdır

Osmanlı Devleti’nin kullandığı takvimler—Hicri, Rumi ve nihayet Miladi—birer tarihsel belge olmanın ötesinde, birer edebi metafordur. Her biri, zamanın farklı bir yüzünü, insanın zamana bakışını yansıtır.

Osmanlı takvimi, gökyüzüne bakan bir medeniyetin kalp atışıdır. Hilalin inceliğiyle başlayan zaman, güneşin keskin ışığında yeniden doğmuştur. Ve edebiyat, bu dönüşümün en güçlü tanığıdır.

Okuyucuya düşen görev, bu takvimsel yolculukta kendi çağrışımlarını bulmaktır. Sizce zaman, bir sayfa mı, bir hikâye mi, yoksa bir kelimenin yankısı mı? Yorumlarda kendi edebi düşüncelerinizi paylaşın; çünkü belki de gerçek takvim, insanın içinde attığı zamandır.

4 Yorum

  1. Seher Seher

    Durağımız olan Celali Takvim’e bir göz atalım. Celalliği takibi Büyük Selçuklu Devleti’nde kullanmışlar . Güneş ile esasına dayanan bu takvim iradi takvim ve benzerlik göstereyim. Selçuklu Sultan’ın Melikşah’ın emriyle ünlü matematikçi ve astronom olan Ömer Hayyam başkanlığındaki kurul tarafından düzenlenmiştir. 12 Hayvanlı Takvim veya müçel Asya’da, özellikle Çinliler ve Türk halkları tarafından yaygın olarak kullanılmış bir takvim.

    • admin admin

      Seher! Saygıdeğer katkınız, yazının mantıksal düzenini geliştirdi ve metni daha anlaşılır hale getirdi.

  2. Kartaloğlu Kartaloğlu

    Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicret ettiği 622 yılını esas alan Hicrî (Kamerî) takvim ; yine güneş yılını esas alan, Osmanlı Devleti’nde resmî ve malî işlerde kullanılan Rumî takvim ve son olarak da 1926’dan itibaren kullandığımız ve güneş yılını esas alan Miladî takvim yer alır. Durağımız olan Celali Takvim’e bir göz atalım. Celalliği takibi Büyük Selçuklu Devleti’nde kullanmışlar . Güneş ile esasına dayanan bu takvim iradi takvim ve benzerlik göstereyim.

    • admin admin

      Kartaloğlu!

      Yorumlarınız yazının mesajını daha açık hale getirdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort deneme bonusu veren siteler 2025
Sitemap
betexper giriş